TV kanalını açtığınızda, internet sitesini ziyaret ettiğinizde ya da elinize gazeteyi aldığınızda, rekor haberlerle karşılaşıyorsunuz. İhracat alanında rekorlar kırıldığını duyuyoruz. Savunma ve havacılık ihracatımız yüzde 9,8 artarak 3,7 milyar dolara ulaştı; bir rekor daha kırdık.
Turizmde de rekorlar peşindeyiz. 60 milyon turist ve 60 milyar dolar gelir hedefi ile yol alıyoruz. Vergi gelirlerinde son 25 yılın rekorunu 234 milyar dolar ile kırdık. Sağlık sektöründe de kırdığımız rekorlar saymakla bitmiyor.
Ancak, kimse açıkça dile getirmese de bir rekor daha kırdık: Fakirlik, yoksulluk. OECD ülkeleri arasında fakirlikte rekor kırmış durumdayız. Enflasyon da yıllardır kimseye pay bırakmıyor, AB ülkeleri ve OECD ülkeleri bu konuda bize yaklaşamıyor.
Hükümetin bu durumu pek önemsemediği görülüyor. Eğitimsizlik nedeniyle çocukların sağlıklı büyümesine engel olan fakirlik konusunda endişe taşımıyor gibi gözüküyor. Ya farkında değil ya da çaresiz olduğu için fakirlik ve yoksulluğun eski Türkiye’de kaldığını iddia ederek kendini avutuyor.
Son zamanlarda gittikçe artan fakirlik ve yoksulluk sorununun neden olarak Tayyip Erdoğan’ın aldığı kararlar gösteriliyor. Çaresizlik içindeki halk, artık bu durumu fark etmeye başlıyor ve Erdoğan’ın bu konuda seçmenini kandırmaya artık yetmediğinin farkına varıyor.
Erdoğan’ın aldığı yanlış kararlar ve kurumsal olmayan AKP yapısı nedeniyle halk gittikçe artan yoksulluğun sorumlusu olarak liderlerini görmeye başlıyor. Eleştiriler artarken, parti içinde de Erdoğan’ın çekilmesi gerektiği savunulmaya başlanmış durumda.
Batı’da olduğu gibi, yıpranan liderler koltuklarına sımsıkı yapışmıyorlar. Kendi hatalarının bedelini halka ödetmek yerine özür dileyip istifa ediyorlar. AKP’li eski vekil Metin Külünk gibi bazı isimler, Tayyip Erdoğan’ın artık çekilme vaktinin geldiğini açıkça dile getirerek, Türkiye’nin ekonomik krizden çıkışının lider değişikliğiyle mümkün olabileceğini belirtiyorlar.